Sabah erken saatlerde Kümbet Yaylası’nda uyanmak farklı bir deneyimdi. Karadeniz’e gelmişken bir yaylada konaklamazsam olmazdı.
Karadeniz ve yaylalar demişken hemen bir parantez açayım. Kümbet gibi popüler yaylalarda konaklamak biraz sorunlu. Çoğu yaylada az konaklama opsiyonu var, olanlar da oldukça pahalı. Bazı yaylaların da oldukça kalabalık olduğunu söylemem gerek.
Ancak biraz maceracıysanız ve çadırda konaklamak sizin için sorun değilse, sadece yerel halkın yazın kullandığı yaylalarda konaklayabilirsiniz. Benim zamanım kısıtlı olduğu için böyle bir şey yapmadım. Ancak siz daha otantik bir Karadeniz tecrübesi için bu yolu tercih edebilirsiniz.
Yola geri döneyim.
Kümbet Yaylası etrafında keşfedilmeyi bekleyen birçok yer var. Benim için ilk yer Kuzalan Şelalesi.
Kuzalan Şelalesi, Kuzalan Milli Parkı’nın içinde. Yaylalar, göller ve tarihi yapılar var bu parkın içinde. Eğer zamanınız varsa ve doğada vakit geçirmeyi seviyorsanız, buralara da gelmeyi düşünüyorsanız, gezi planlarınızı yaparken bir bakın derim buralara. Sadece offroad kabiliyeti olan bir aracınız olursa iyi olur. Biraz yoldan çıkarak kimselerin pek uğramadığı bakir yerler keşfedeceğinizden emin olabilirsiniz.
Kuzalan Şelalesi’ni farklı kılan, şelalenin rengi. Şelalenin Pamukkale’ye benzer turkuaz bir rengi var. Bunun nedeni suyun kimyasal yapısının Pamukkale’deki suya benzemesi.
Kuzalan Şelalesi’nden sonraki durağım Kuzalan Travertenleri. Burada da Pamukkale’ye benzer travertenler var. Ancak bu travertenlerin farkı, insan eliyle yapılmış olması. Ben oradayken çalışmalar devam ediyordu. İlginç bir yer, görmeğe değer. Ama buraları görmeyi planlıyorsanız, sabah erken saatlerinde gelin. Öğle saatlerinde tur otobüsleri bölgeye akın ediyor.
Öğle yemeği vakti gelmişti. Yemek için de Kulakkaya Yaylası’ndaki Gırıkbahçe’yi tercih ettim. İyi bir tercihti. Hem yerel yemeklerden tattım, hem de manzaranın tadını çıkardım.
Yemeğimi de yedikten sonra sırada Eğribel Geçidi vardı. Eğribel’den geçmek, aslında buralara gelmemin nedenlerinden biriydi. Daha önce Avrupa’nın Alpler’inde bile motosiklet kullanmış arkadaşlarım, Eğribel Geçidi’ni öve öve bitiremiyorlardı. Dedikleri kadar varmış.
Eğribel’de asfalt güzel. Bir yerden sonra trafik de bitiyor. Bir sağa bir sola yatarak geçidi geçtim.
Şebinkarahisar’a yaklaştığımda da doğa tamamen değişti. Yeşilliklerin yerini bozkırlar aldı. Bir iki saat içinde kendimi farklı bir dünyada buldum.
Şebinkarahisar – Kelkit yolu o kadar ıssızdı ki, insan bir garip hissediyor. Ama manzaralar muhteşem. Gün batımında motosiklet sürmek için harika bir rota.
Kelkit’e vardığımda hava artık kararmıştı. Kelkit küçük bir ilçe. İlçe merkezinde de görülecek çok fazla bir şey yok. Ben de bu uzun günün ardından dinlenmek için otelimin yolunu tuttum.