Kelkit’te sabah uyandığımda parıl parıl parlayan bir güneş beni bekliyordu. Ne yalan söyleyeyim, böyle bir havaya hasret kalmıştım. Niksar’dan sonra hava ya bulutlu ya da yağmurluydu. Çok az güneş gördüm.
Otelde kahvaltımı hızlıca yaptıktan sonra kendimi yola vurdum. Kelkit’ten çıkarken benzin almak için durduğum benzin istasyonunda oto yıkama olduğunu görünce de motorumu yıkamaya karar verdim. BMW F 850 GS Adventure’ın tüm güzelliğini tekrar görelim değil mi?
Motorumu yıkadım, depomu fulledim. Artık yola hazırım.
İlk durağım Karaca Mağarası.
Burası 1983 yılında Jeoloji Mühendisi Şükrü Eroz tarafından bulunmuş. Sonrasında mağara ziyarete hazır hale getirilmiş, etrafta tesisler kurulmuş.
Mağaranın en büyük özelliklerinden biri, şifalı olması. Özellikle astım hastaları için. Mağaradaki hava sıcaklığı ortalama 12 -17 derece arasında. Nem oranı da %70. Toz yok, polen yok. Sadece astım hastaları değil, herkes sağlıklı bir nefes alabilir bu mağarada.
Mağarayı oldukça etkileyici bir biçimde turizme açmışlar. Ziyaret alanı güzelce tasarlanmış, mağara içinde yürüme yolları ve güzel bir ışıklandırma yapmışlar. Yapanların ellerine sağlık. Eğer buralara yolunuz düşerse, mutlaka görün Karaca Mağarası’nı.
Karaca Mağarası’ndan sonra da sırada Torul Kalesi Cam Seyir Terası var.
Kaleyi dördüncü haçlı seferleri sırasında Torul’a gelen Cenevizliler yapmış. Ama kaleden geriye pek bir şey kalmamış.
Geçtiğimiz yıllarda buraya bir cam seyir terası yapılmış. Bu terastan bakınca, neden buraya bir kale yapıldığı anlaşılıyor. Yükseklik korkusu olanlar için sıkıntı.
Bir sonraki durağım, bu yolculukta bana en çok heyecan veren yollardan biri olmaya aday Zigana Geçidi.
Burası Anadolu’nun en önemli dağ geçitlerinden biri. Doğu Karadeniz’i iç kesimlere bağlıyor. Burası tarihte İpekyolu’nun önemli bir parçasıymış. Yolculuk Çin’den başlarmış bugünkü Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve İran’dan sonra kervanlar Erzurum’a gelir, oradan da Zigana geçidi üstünden Karadeniz’e geçerlermiş. Sonra da deniz yoluyla Avrupa’ya.
İpek Yolu kervanlarının karadan yolculuklarının sonu sayılır burası. Ama en tehlikeli yeri de aynı zamanda. Az kervan telef olmamış bu dağlarda.
Yakın bir geçmişe kadar burası, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en tehlikeli yollarından biriydi. Ama çalışmalar sayesinde yolun pek bir tehlikesi kalmadı. Ama yine de kış aylarında buralardan geçerken yolun durumunu kontrol etmekte fayda var.
Bir motosiklet sürücüsü için ise tarifi imkânsız bir zevkte bu yollarda sürmek. Asfaltın kalitesi harika, virajlar şahane. Daha ne olsun?
Zigana’dan geçtikten sonra hava yine bozmaya başladı. Karadeniz doğası. Karnım da acıkmaya başladı. Hedefim Hamsiköy.
Hamsiköy’de meşhur Hamsiköy sütlacını yemem gerek. Bunun için de gitmem gereken yer, Osman Usta.
Osman Usta’nın yerine gittim. Kendisini de gördüm. Biraz muhabbet edelim dedim ama Osman Usta’nın yatma saatiymiş. Her gün sabah gerçekten erkenden kalkıp günün hazırlıklarına başlıyor, sonrasında da erkenden yatıyormuş. Ama kızının bizimle ilgileneceğini söyledi. Hanımefendi de sağolsun, tüm sorularımı yanıtladı. Bu güzel sohbeti, videolarda bulmanız mümkün.
Hamsiköy’den ayrıldıktan sonra Maçka’daki otelimin yolunu tuttum.